|
|
[RP] Derman Hoca'nın Hikayesi |
|
|
Yazar |
Mesaj |
dkocak
|
Konu: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 5:30 pm |
|
|
1. Bölüm Tanıtım
Derman hoca, soğuk bir kış gecesi Osmanlı’nın en eski kasabalarından olan Gelibolu’da açtı dünyaya gözlerini. O zamanlar kasabada şimdiki gibi çok esnaf yoktu. Kasaba nüfusu fazla olsa da ekip biçilmeye elverişli toprak miktarı kısıtlıydı. Bu yüzden tüm kasaba ahalisinin yüzleri pek gülmüyordu. Herkesin yüzünde çekilen ekonomik sıkıntıların izleri görülüyordu. Derman hoca, ki o zamanlar henüz yeni seviye 1 olmuştu, bu darboğazın nasıl aşılması gerektiği konusunda kafa patlatmak için Enderun Kütüphanesinin yolunu tuttu. Birkaç gün buraya kapanıp kütüphanenin tozlu rafları arasında bulduğu daha yüzü açılmamış kitapları inceledi. Edindiği bilgileri ilgililere ulaştırmak istediğinde “ Aman tanrım önce giyin!” uyarısıyla karşılandı ve kapı dışarı edildi. Hal böyleyken, hoca en iyi çözümün bu bilgileri kendi gelişiminde kullanmak olduğuna hükmetti. Marangoza bir kayık yaptırıp balıkçılığa başladı. Balık işi göründüğü gibi kolay değildi. Gölün tamamını dolaşmadan gece oluyordu. Hoca yine kıvrak zekasını kullandı. Balıkçıbaba dergahını kurdu. Kasabada balığa çıkanları dergaha almıştı. Herkes birbirine dolaştığı yerleri bildiriyordu. Gün boyunca tüm balıkçılar gölde yan yana, türkü söyleyerek, muhabbet ederek balık tutuyorlar, günün yorgunluğunu atmak için de yine hep birlikte meyhanenin yolunu tutuyorlardı. Kasabada dergahın etkinliği kısa sürede artmıştı, hoca yeni bir kararla dergah üyesi balıkçıların balıklarını toplamaya başladı. Belli bir miktara ulaştığında ya diğer tüccarlar aracılığıyla, ya da belediye üzerinden diğer kasabalara transfer yapılmaya başlandı. Kasabada dergah kalıcı hale geldikten sonra hoca yeni arayışlara girdi. İkinci seviye olmak için biriktirdiği parayı ticarete yatırdı. Kısa sürede ticaretin en karlı yatırım olduğunu gördü. İkinci tarla parasını 2 kasabaya yaptığı ziyaret neticesinde çıkardı. Osmanlıda gezmediği kasaba kalmamıştı. Kendisini ilim yoluna ulaştıracak olan özellikleri, ilim yolunda okuyacağı kitaplar için gereken parayı temin edebilmek için aylarca süren seyahatlere çıktı.
Nihayetinde en büyük arzusunu gerçekleştirmiş ilim yolunu seçmişti. Zamanında sesini duyuramadığı ilgililere ulaşmayı denedi tekrar. Bu kez;
“Zaten Ayanlar Meclisine üyesiniz! Daha ne istiyorsunuz? Padişah kavuğu mu ?”
"Şu an sizin için hiçbir şey yapamam." cevabını aldı.
Derman hoca yine çözümü kedi içinde araması gerektiğini anlamıştı. Bir süre düşündükten sonra yönetime talip oldu ve daha ilk seçiminde divana girmişti. Ticaret konusundaki engin tecrübelerini vatan yararına kullanmak için çalıştı bir dönem. Başta diğer sancaklar olmak üzere, Avrupa ulusları ile de ticaret antlaşmalarına imza attı. Tam işler yoluna girmişken ikinci Bulgar Savaşı patlak verdi. Bulgarlar hızla başkente ilerliyorlardı. Son ana kadar bekleyen Derman hoca, bir gece yarısı operasyonu ile eyalet kasasındaki malları emrindeki askerlere taşıtıp kurtarmıştı. Kasada sadece kendi sebze tarlasında yetiştirdiği hıyarlardan birisini bırakmış, yanına da bir not iliştirmişti;
-“Evlat kusura bakma henüz tuz kodlanmadı, şimdilik böyle idare et”.
Bir gece yarısıydı, orduya girmek için hazırlanan Derman hocaya bir ferman ulaştırıldı. Fermanda ertesi sabah güneşin doğuşunda idam edileceği yazılıydı. Bu anlamsız kararın sebebini araştırmak için atına atladı hoca. Fermanı yazan kişiye ulaşması biraz zaman aldıysa da kararın yanlış olduğunu anlatmıştı ilgililere. Başındaki bu belayı da defettikten sonra tekrar orduya girmek için başkente doğru yola düştü.
Başkente adım attığında yeni bir haber ulaşmıştı kendisine. Çok sevdiği, can dostu hali hazırda kurulmuş olan bir orduya girmiş başkente geliyordu. Daha önceden aynı kasabada bulunduklarında gelen uyarıyı anımsadı. Hemen kasabadan ayrılması gerekiyordu. Ömrünün yarısı at sırtında geçmiş olan Derman hoca yine düşmüştü yollara. Madem cephede savaşamıyordu, cephe ardında da yararlı olabilirdi. |
|
|
|
dkocak
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 5:31 pm |
|
|
2. Bölüm Yurtdışı Görevi
Uzun süre kasabalar arasında dolaştı. Yükü ağırdı çünkü devlet, ordulara yapılacak yardımları dağıtma işini vermişti kendisine. Artık tek bir atla değil bir kervanla dolaşıyordu. Şarköye gelip yükünün bir kısmını orduya aktardıktan sonra yeni bir görev verilmişti kendisine. Şimdiye kadar gitmediği kadar uzak bir ilden ordu için erzak getirecekti. Görevi kabul etmeden önce bir süre düşündü hoca, her zaman kendi dilinden, kendi dininden insanlarla ticaret yapmaya alışmıştı. Dolaştığı kasabalarda alıp sattıklarından ziyade, kasaba ahalisiyle yaptığı hoş sohbetleri bu kez yapamayacağını düşündü. Sonra aklına medreseden aldığı bir kitap geldi. Atının heybesinde duran kitabı aldı eline ve düştü yollara. Derman hoca, yolculuk boyunca bu dil kitabını okumuştu. Gezmesi gereken ülkenin sınır kasabasına vardığında sular seller gibi olmasa da iyi kötü konuşabiliyordu dillerini.
Uzun bir kervanın başında uzun ak sakallı, mavi kaftanlı hocayı gören kasaba halkı meydana toplanmıştı. Hoca cebindeki lügatı açıp birkaç sayfayı karıştırdıktan sonra;
Derman hoca: – Yo! (selamun aleyküm)
B.Reisi: - Yo! (ve aleykümselam)
Ayaküstü yapılan muhabbetten sonra belediye reisi hocayı makamına davet etti. Reisin masanın diğer tarafına değil de hemen hocanın karşısına oturması, hocanın dikkatinden kaçmamıştı. Kısa bir sessizlikten sonra;
B.Reisi:- Hocam hoş geldin. Dışarıdaki karşılama için beni maruz gör. Buraya yerleştiğim günden beri kimliğimi gizliyorum.
Derman hoca: – Estafurullah reis bey. Bu kadar soğuk mizaçlı kişi arasında senin Osmanlı kanı taşıdığın o kadar belliydi ki. Kendi kendime vardır elbet bir bildiği dedim sustum ben de.
B.Reisi: - Anlayışın için teşekkürler hocam, sizi buraya hangi rüzgar attı diye sorsam kabalık etmemiş olurum inşallah.
Derman hoca: - Osmanlının arka bahçesinde işler pek yolunda gitmiyor. Bir anlık boşluktan faydalanan düşman orduyla başkentimize kadar geldi. Halk zor durumda olsa da canla başla mücadeleye devam ediyor. Savaşmak için cepheye koşan esnaf üretimden çekildi. Hal böyleyken ordularımıza silah ve erzak temin etmemiz gerekmekte.
B.Reisi: - Osmanlıya yardım için elimden geleni yapacağıma emin olabilirsiniz hocam.
Bu diyalogtan sonra reis, Derman hocaya bu ülkede sorun yaşamaması için yasaları ve buradaki işleyişi anlatmaya başladı. Vakit ikindi olmuştu hoca namaza durduktan sonra kasabalıyla sohbet etmek için meyhanenin yolunu tuttu. Meyhaneye varmak için uzun yolu tercih etti. Kasabayı gezmek istemişti. Yol boyunca tarlalarında çalışan köylülerle, dükkanında siparişleri yetiştirmeye çalışan esnafa selam verdi. Ama karşılığında hep asık bir yüz buldu. Acep neden yüzleri gülmüyor diye düşündü hoca.
Meyhaneye vardığında akşam olmuştu. Hem yolculuk hem de kasabada dolaşmak yormuştu hocayı. Bir kenara oturup cebinde taşıdığı mısır peksimetini çıkardı. Sakiye de bir bardak su getirmesi için seslendi. Bir anda meyhaneye bir kalabalık akın etmişti. Kalabalığın başında boynunda büyük bir haç sallanan, saçı sakalı birbirine karışmış birisi ilerliyordu. Adam yaklaştıkça ortamı ağır bir yağ kokusu aldı. Hem ilerliyor hem de elinde taşıdığı tasın içindeki suya elini sokup insanların yüzlerine serpiyordu. Derman hoca karşısındakinin kasabanın rahibi olduğunu anlamıştı. Rahip selamsız sabahsız, sandalyeyi itip kalkarak masada hocanın karşısına oturdu. Hoca ak sakalını sıvazlarken, rahip aklınca hocayı sorgulamaya başlamış. Laf dönmüş dolaşmış dine gelmişti.
Laf arasında Hazreti İsa’nın göğün dördüncü katında olduğunu söylemişti Derman hoca
Rahip itiraz etmiş: -Hazreti İsa, orada ne yer, ne içer ? Derman hocanın tepesi atar : -Ey adam, köyünüze geleli şunca zaman oldu, benim ne yiyip, içtiğimi sormazsın da, Allah ın peygamberini sorarsın!
Masa etrafına toplanış olan kasaba ahalisi bunun üzerinde kahkahalara boğulmuş. Rahip de kıpkırmızı şekilde meyhaneyi terk etmiş. Hocanın esprili tavrını gören kasabalı etrafını sarmış. Hoca sakiye seslenip bir bardak suyu sormak için başını kaldırdığında meyhanenin ne kadar döküntü olduğunu fark etmiş. Kendi kendine düşünmüş
- Burası Nuh Nebi den mi kalmış, Kaalubela’dan mı acep?
Her tarafı delik deşik olmuş, adeta çökmeye bir başı kalmış. Hocanın yüreğine bir korkudur düşmüş ama, ne desin. Meyhaneciye seslenmiş: “Yahu, bu senin tavan da ne kadar gıcırdıyor böyle, beşik mi mübarek!” diyecek olmuş ama, meyhaneci hiç oralı olmamış; sözü şakaya boğarak; “Ağzını hayra aç Hoca, bu gıcırtı beşik gıcırtısı değil; tavan tahtaları İsa’ya tespih çekiyor!” Derman hocanın közü küllenir mi? Gözlerini meyhaneciye dikerek; “Peki ama, demiş; ya bu tavan böyle tespih çeke çeke aska gelip de secdeye kapanırsa, bizim halimiz nice olacak!”
Gecenin ilerleyen saatlerine kadar sürmüş hoca ile kasaba ahalisinin sohbeti. Karşılarında böyle bir din adamını gören ahalinin hocaya sempatisi artmış.
Derman hoca ertesi gün diğer kasabaya geçeceğini söylediğinde adeta yıkılmış kasabalı. Hoca da niçin geldiğini, görevini anlatınca kasaba ahalisi hak vermiş hocaya. Ertesi gün kasabalı işi gücü bırakıp hocayı kasaba çıkışına kadar yolcu etmiş.
Derman hocanın namı diğer kasabaya kendisinden önce ulaşmış. Kasabalının işi gücü bırakıp sohbet etmek için meyhanede toplanması başta rahipler olmak üzere yetkilileri rahatsız eder olmuş. Hepi topu 3 kasabadan oluşan ülkelerinin 2/3 ünde hocanın kendisine sempati toplaması divanda tartışılır hale gelmiş.
Gün olmuş Derman hocaya özel kanun çıkarmışlar. Hocanın kasabalardan mal alarak hem halka destek olması hem de ihtiyaçlarını görmesini hazmedememişler. Savcısı, kadısı, nazırı, rahibi düşman olmuş. Tüm bu engellere rağmen yılmayan hoca tüm kasabaları toplamış ve görevi gereği dönüş hazırlıklarına başlamış.
Son durağı olan sınır kasabasına ulaştığında hocanın ünü tüm ülkede duyulmuştur. Elindeki tüm nakiti mala çeviren hocanın yükü de baya artmıştır. Yükünü taşıması için tüm kasabadaki atları toplatmıştır reis. Ancak buna rağmen hala 1 miktar yükü kalmıştır boşta. Belediye reisi hocanın yanına gelmiştir durumu izah etmek için.
B. Reisi: - Hocam, kasabadaki tüm atları toplamamıza rağmen halen bir miktar yükünüz açıkta kaldı. Elimizde bir yaşlı eşek kaldı. Aslında ona yükleyebiliriz ancak size bunu yakıştıramıyoruz.
Derman hoca: - Reis bey sen hiç canını sıkmayasın. Yaradan şahittir ki ben senden de kasabalıdan da razıyım. Bilirsin ki biz devlet için varız, padişahın hizmetkarıyız. Madem 1 atlık yük kaldı geriye, benim atımdaki şahsi eşyalarımı boşaltıp devletin malını yükleyin atıma. Ben eşekle de yol alırım. |
|
|
|
dkocak
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 5:32 pm |
|
|
Kasabadaki herkesle vedalaşan hocanın yolu uzundur. Az gider uz gider. Bir ara eşekten iner, çarıklarını eline alıp yürümeye başlar. Dar bir geçide gelmişlerdir ki ileride bir parıltıyı fark eder. Bu pusuya yatmış hırsızın kınından çektiği kılıçtan başka bir şey değildir. Hoca hızlı düşünmelidir ve aklına bir çözüm gelir. Dünya dua üstüne deyip elini kaftanının cebine atar, dua kitabını çıkarır hemen. Birkaç sayfa çevirdikten sonra ellerini yaradana açar ve içinden dua eder. Eyaletin mallarını taşıyan atları kırbaçlayıp onların hızlıca kaçmasını sağlar. Pusuda yatan hırsız şaşkınlık içindedir. Hoca kılıcına davranır, karşısındakinin günlerdir aç susuz pusuda yattığın fark eder. Gözü dönmüştür açlıktan. Derman hoca aynı zamanda iyi bir askerdir. Rakibinin kellesini kolayca alabileceğini fark eder.
Hırsız iyice yaklaşmıştır ve kim olduğunu görünce hoca bir an duraksar. “Ağaca baltayı vurmuşlar sapı bendendir demiş” diye mırıldanır kendi kendine. Elini yine kaftanının cebindeki dua kitabına atar. “Kurşun geçmez” diye tabir ettiği duayı bulur, dünya dua üstüne diye düşünüp yaradana açar ellerini. Gözü dönmüş hırsız hocanın birkaç metre önünde durmaktadır. Hocanın kılıcını kınına yerleştirdiğini görünce afallar. Şoku atlatması uzun sürmez, son takati ile kılıcını Derman hocaya savurur. Sanki görünmez bir kalkana vurmuşçasına geri tepmiştir kılıç. Ne olduğunu anlayamaz ve tekrar saldırır. Kılıç yine hocaya değmemiştir ve hırsız yerde yuvarlandıktan sonra yol kenarına yıkılmıştır. O sırada kuduz kelp misal etrafına bakarken hemen ilerideki yorgun eşeği fark eder. Hoca ile baş edemeyeceğini anlayan hırsız eşeğin heybesindekileri almak için eşeğe hücum ederken eşeğin çiftesini susuzluktan yarılmış suratında hisseder. Gözü dönmüş hırsız eşekten de nasibini almıştır, yorgun vücudu daha fazla dayanamaz ve kendinden geçer. Hoca hırsızın uyandığında kendisine daha çok zarar vereceğinin farkındadır. Kollarından tuttuğu hırsızı yol kenarındaki bir ağacın altına çeker. Eşeği ağaca bağlar. Eşeğin heybesindeki eşyalara bakar birkaç balta, biraz ekmek ve mısır peksimeti vardır. Çevrenin ormanlık olduğunu gören hoca, baltalarla kestiği ağaçları satarak para kazanma yolunu seçer belki diye düşünür. Ekmek ve mısır peksimetlerini de karnını doyurması için bırakır. Elindeki çaputu eğilip hırsızın başının altına koyar, yavaşça uzaklaşırken;
- “Osmanlı hırsızını bile muhannete muhtaç etmez, aç bırakmaz” diye mırıldanır.
Bir süre daha yol aldıktan sonra gecelemek için duraksar. Birkaç tüccarın kendisine doğru yaklaştığını görür. Elindeki tüm yiyeceği hırsıza bıraktığı için bu tüccarlardan bir şeyler almak için elini kaftanının cebine atar. Ancak hırsızın üzerine eğildiğinde cebinden parasını da çaldığı fark eder. En iyisi bugünlük oruç tutmak der. Dere kenarına eğilir birkaç yudum su içtikten sonra niyet eder. |
|
|
|
dkocak
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 5:35 pm |
|
|
4. Bölüm Tasması Fosforlu İçine Şeytan Girmiş Kelp
Ertesi gün şafakla birlikte uyanır. Önden giden eyalet kervanına yetişmesi gerekiyordur. O yüzden hızlı adımlarla yola koyulur. Öğleye doğru Dedeağaç önlerinde kervana yetişmiştir. Kervanın başındaki atın yularından yutar ve kasaba girişinde bir kayanın yanında soluklanmak ister. Öğle namazı vakti gelmiştir ve hoca uzun süredir hasret kaldığı ezanı dinlemek için yere bağdaş kurar. Zaman gelmemiş hatta geçiyordur ama kasaba imamından ses çıkmaz. Hoca hayırdır inşallah diye düşündükten sonra namaza durup kasabaya yönelir. Göl kenarındaki patikayı takip ederek ilerlerken çevrede kimseyi görememiş olmanın bir tedirginliği vardı üzerinde. Kasabaya biraz daha yaklaştıkça kulakları tırmalayan bir ses duymaya başlar. Kasaba meydanına yaklaştıkça sesin şiddeti artmıştır. Uzaktan meydana baktığında tam ortada bir köpeğin olduğunu ve sürekli havladığını görür. Meydana ilerlerken bir esnaf koluna girer.
- “Aman hocam nereye gidiyorsun, gel hele”
Derman hocanın koluna giren esnaf, hocayı diğer kasabalıların da içinde bulunduğu meyhaneye getirir. Hoca kapıdan girerken kasaba ahalisini selamlar. Herkesin yüzünden bir endişe okunmaktadır. Derman hocaya oturması için bir sandalye uzatırlar ve aç olduğunu düşünerek yiyecek ikram etmek istedilerse de hoca niyetli olduğunu söyleyerek kibrca reddeder. Hoca bir an evvel merakını gidermek için için sorar?
- “Neden tüm ahali buraya toplandınız? Bu meydandaki bipppppppp de neyin nesi?”
Çekindiği için makamını bile boş bırakıp buraya sığınan reis söze başlar.
- “2 gündür başımız bela oldu bu yaratık. Önceki gün sabah görülmüş kasabada, kasabaya gece girmiş olmalı. Başta görevli sesler olmak üzere kasaba ahalisinden birçok kişiyi yaraladı. Önüne geleni ısırıyor. Esnaf korkudan dükkan açamadı. Köylü tarlasına gidemedi, balıkçıların ağlarını parçalamış. Durum bana bildirilince tüm kasaba halkının buraya toplanmasını istedim. Burada hep birlikte bir çözüm arıyoruz. Dün civar kasabalara haber saldık, onların başına da bela olmuş. Her gittiği yerde olay çıkarmış. Bazıları içine şeytan girdiğini söylüyorlar. Gelibolu, Şarköy, Keşan kasabalarına sorduk güvercinle mesaj yollayıp. O kasabalarda kimse başa çıkamamış. Kendiliğinden kasabayı terk edince kurtulmuşlar.”
Derman hoca anlatılanları dikkatle dinliyordu. Bir korku romanına konu olacak cinstendi duydukları. Reis devam etti:
- “Dün iki kişiyi görevlendirdim daha yakından bakmaları için köpeğe. Boynunda bir tasma olduğunu görmüşler. Üzerindeki yazılar silinmiş olsa da KARAC kısmını okuyabilmişler.”
Buraya kadar anlatılanları dikkatle dinleyen hocanın kafasında bir şimşek çakmıştı. Yerinden doğruldu;
- “Hemen beni kasaba meydanına götürün”
Aklına geleni doğrulamak ister gibiydi. Yanına silahlı bir kişi vermişti reis. Derman hoca elini kaftanına attı dua kitabını çıkardı. Sayfaları biraz karıştırıp istediğini buldu. Yardana elini açıp içinden bir dua okudu ve yola düştüler. Vakit akşam olmuş, hava kararmıştı. Derman hoca ve yanındaki meydana yaklaştıkça gürültünün şiddeti artıyordu. Bir dükkanın duvarına yaslanıp köpeğe doğru baktılar. O sırada tuhaf bir şey oldu. Köpeğin tasmasından bir ışık yansımıştı. İşte o an Derman hoca olan biteni anlamıştı. Çok sevdiği bir dostunun söyledikleri gelmişti aklına.
- “Selam olsun sana Harmanlı reisi” diye mırıldandı.
Kasabalı silahına davranacaktı ki hoca;
- “Dur hiç lüzumu yok. Sen şimdi reisin yanına koş. Tüm kasabalı buraya gelsin. Ha bir de unutmadan bir koltuk getirin gelirken”
Kasabalı söylenenden bir şey anlamamış olsa da hocanın kararlı ses tonu karşısında itiraz etmedi. Aradan yarım saat geçmişti ki kasabalı hocanın yanına gelmişti. Herkes büyük bir merakla olacakları bekliyordu. Derman hoca meraklı kalabalıktan getirdikleri koltuğu istedi. Hoca eline koltuğu alıp köpeğe yaklaşmaya başladı. Kasap dükkanının içinde etleri dişleyen çirkin hayvan hocayı fark edince ona yöneldi. Tüm kasabalı nefesini tutmuş, hocaya bir zarar gelmesinden korkuyordu. Korkunç hayvan hocaya birkaç arşın mesafede bekliyordu. Hoca hiç kimsenin beklemediğini yaptı ve koltuğu hayvana doğru uzattı. O anda yine beklenmedik şekilde o hırçın hayvan uzatılan koltuğun üzerine kıvrılıp oturmuştu. Koltuğa bir kedi gibi kıvrılıp kalan köpeğin kafasını okşarken Derman hoca;
- “Seni tasması fosforlu içine şeytan girmiş kelp” diye mırıldandı.
Kasabalı şimdiye kadar görmediği bu sahne karşısında adeta dona kalmıştı. Kimse olan bitene bir anlam veremiyordu. Kalabalık içinde bir uğuldama başlamıştı. Derman hoca kasabalının merakını gidermek için;
- “Dostlarım, bu demden itibaren size zarar veremez. Bu hayvanın geçmişini iyi bilirim. Ne istediğini de. Onun istediğini temin ettik çok şükür. Bu konuda çok konuşup kafanızı şişirmek istemiyorum. Cenabı hak size bundan büyük bela vermesin. ” dedi.
Dedeağaç imamına döndü;
- “Haydi hoca efendi akşam ezanı vaktidir. Ezanımızı dinleyelim sonra orucumu açmalıyım”
Tüm ahali hoca ile birlikte meyhaneye doğru yönelmişti. Osmanlının bu ücra, sakin kasabasının başına gelenler halkı bir hayli yormuştu. Hoca meyhanede masaya oturup bir şeyler sipariş edecekti ki utanmaz hırsızın parasını aldığı geldi aklına. Nasıl olsa çalışır öderiz diye düşünüp bir sıcak pide, bardak da su istedi. Yemekten sonra akşam namazını kılmıştı ki ticaret nazırının kapıdan girdiğini gördü. Hocanın başına gelenler duyulmuştu endişeli bakışlarla masaya yaklaşıyordu nazır. Ancak eyaletin mallarına zarar gelmediğini öğrendiğinde rahatlamıştı. Meyhaneden çıkıp kasabalının da yardımıyla malları taşımışlardı güvenli bir yere. Vakit gece yarısı olmuştu. Yol boyunca yaşadıkları baya yormuştu hocayı. Geceyi geçirmek için belediyenin misafirhanesine yerleştirdiler. Kaftanının cebine elini atan hoca dua kitabını çıkarmıştı, geceyi rahat geçirmek, iyi dinlenmek için bir şeyler mırıldandı ve yatağa yöneldi. Kafasını yastığa koymaya 5 dakika kala uyumuştu bile.
- Yazıda adı geçen bazı karakterler tamamen hayal
ürünüdür, hayal ürünü olan bazı hayvanlar ise tamamen gerçektir.
- Aral acele kaleme alındığı için yazım yanlışları olabilir.
- Metinde geçen hayvan ismi nedense "bippppp diye otomatik değiştiriliyor bu forumda
|
|
|
|
alpi_03
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 5:43 pm |
|
|
Ellerine sağlık güzel çalışma..Ama adminler gördüğünde kaldıracaktır oda ayrı bir konu.. |
|
|
|
HADEZ
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 6:00 pm |
|
|
Bu kadar yazıyı şu an okuyamam. Ama alpi_03 ün söyldediği gibi kaldıalabilecek birşeydir belki diye bilgisayarıma kopyaladım. Yarın okuyacağım. Uyarı için teşekkür ederim alpi_03. |
|
|
|
ihtiyar96
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 6:10 pm |
|
|
haha süper olmus demek dedeagacta savastan kacıp oraya gitti yunanistana salın baride oraya bela olsun |
|
|
|
alpi_03
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 6:18 pm |
|
|
- HADEZ demiş ki:
- Bu kadar yazıyı şu an okuyamam.
Ama alpi_03 ün söyldediği gibi kaldıalabilecek birşeydir belki diye bilgisayarıma kopyaladım. Yarın okuyacağım. Uyarı için teşekkür ederim alpi_03. Dostum kaldıracaklardır derken,rp bölümüne taşınacaktır onu kast etmiştim..
Rica ederim.. |
|
|
|
show_time
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 6:58 pm |
|
|
Valla süper bi rp Koltuğu eşşeğe yükleseydin keşke bulgaristana kadar götürseydi karabaş ı |
|
|
|
EmirBerkKorkmaz
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 7:09 pm |
|
|
Çok uzun olmuş yaa! |
|
|
|
kartal13
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Çarş. Şub. 11, 2009 11:46 pm |
|
|
çok güzel ve edebi tebrikler |
|
|
|
badsector
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Perş. Şub. 12, 2009 12:46 am |
|
|
eline sağlık hocam bukadar özetlenir , uzun olmuş diyenler aslında kısa bile kalmış hikaye .. |
|
|
|
dkocak
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Perş. Şub. 12, 2009 8:03 am |
|
|
Teşekkürler arkadaşlar. Beklenen oldu ve resmi forumda hikayenin 4. bölümü sansürlendi. Sansürcüye gereken yanıtı verip hikayemi tekrar eklemesini istedim. Benim yazdığım sebepleri mantıklı buluyorsanız resmi forumda desteğinizi bekliyorum. Saygılar. |
|
|
|
HADEZ
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Perş. Şub. 12, 2009 10:46 am |
|
|
Hocam ellerine sağlık. Ama bana da sanki kısa olmuş gibi geldi. Arada, epey birşeyleri atlamışsın. Bir gün kalanları da (ve bipsiz) okumak dileğiyle. |
|
|
|
ahmetseker
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Perş. Şub. 12, 2009 9:38 pm |
|
|
dkocak zaten bir Derman hocamız vardı (Şeyh Dermani), keşke ismini farklı koysaydın.... |
|
|
|
alpi_03
|
Konu: Geri: [RP] Derman Hoca'nın Hikayesi Perş. Şub. 12, 2009 9:39 pm |
|
|
Ahmet hocam seni bulmusken,su rp yi devam ettir artik ya .. |
|
|
|
|
[RP] Derman Hoca'nın Hikayesi |
|
|
1 sayfadaki 1 sayfası |
|
|
Bu forumun müsaadesi var: |
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
|
|
|
|
| |