Rönesans Krallıkları Alternatif Forumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Rönesans Krallıkları Alternatif Forumu

RK KRALLIKLAR Rönesans Krallıkları Oyununun Sevenleri Tarafından Yapılan Alternatif Bir Forumdur.
 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  Yeni İletilerYeni İletiler  RK Dünya HaritasıRK Dünya Haritası  

Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
Yazar Mesaj
Capanoglufetihbey

Capanoglufetihbey



Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Vide
MesajKonu: Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Icon_minipostedPtsi Ekim 19, 2009 10:09 pm

Çapanoğulları

Her taşın altından bir Çapanoğlu çıkar’ sözünü biliriz de Çapanoğlu kimdir pek tanımayız. Bir isyanla adını tarihe yazdıran beyliğin hikâyesi…



Tarihe isimlerini bir isyanla yazdıran Çapanoğullarının torunları, seksen altı yıl sonra iade-i itibar istiyor. İsyanın gerçekleştiği döneme özgü şartların göz ardı edilmesine ve resmî tarihte, devlet düşmanı gibi gösterilmelerine içerleyenler sadece onlar değil. Adı kimi kaynaklarda isyanla anılan Yozgat da halk muhayyilesinde Millî Mücadele karşıtı bir şehir olarak yer etmekten rahatsız. İsyanın hemen ardından İstiklâl Mahkemesi’nde asılan Halit Çapanoğlu’nun aynı adı taşıyan torunu, “Asılan dedemdi; ama sıkıntılar bize kadar sirayet etti.” diyor. Ona göre, Millî Mücadele dönemindeki kaos ortamı, Anadolu’nun içine düştüğü sefalet, hatta kişisel kavgalar ve çıkar hesapları terazinin gözünde ince ayarla tartılmadan bir hükme varılmamalı.

Bu noktadan bakınca, detayları silip süpüren ve kişisel tarihi hiçe sayan ‘resmî tarih’ insaflı bir kalemle yeniden yazılmalı. Aslında uzunca bir zaman söylenememiş bazı gerçekler artık daha rahat konuşuluyor. Geçen mayıs ayında Yozgat’ta yapılan ‘Bozok Sempozyumu’nun en hararetli tartışma konusu ‘Çapanoğlu İsyanı’ olmuş. İsyanın daha en başından talihsiz bir girişim olduğu kabul edilmekle beraber, ülkeye uzun yıllar hizmet vermiş, bir köyü şehre dönüştürmüş ve Halep’e kadar uzanan bir coğrafyanın asayişini sağlamış beyliğin bir kalemde ‘vatan haini’ ilân edilmesinin hakkaniyete sığmadığı dile getiriliyor artık.

Çapanoğulları kimdir? Bir dönem bu kadar güçlü ve etkiliyken nasıl oldu da talihsiz bir isyanın kahramanı oldular? Sorularımızı, dedeleri adına Halit Çapanoğlu cevapladı. İstiklâl Mahkemesi’nde asılan, uzak değil, ‘babasının babası’ idi. Yaşadığı şehir, atalarının kurduğu şehirdi. Padişah 2. Mahmud’un aileye gönderdiği bir beratla geldi Halit Bey. Yanında, Yozgat’ın köklü ailelerinden birine mensup Burhanettin Kapusuzoğlu ve yeğeni Mehmet Aslan Çapanoğlu da vardı. Önce bir şecere çıkarıldı, ardından Çapanoğlu beyleri tanıtıldı ve nihayet aile tarihinin kördüğüm olduğu 1920 senesinde olup bitenler masaya yatırıldı. Yakın tarihimize ait bu küçük kesit, bir beyliğin ya da bir şehrin tarihi gibi dursa da Millî Mücadele döneminde yurdun içinde bulunduğu halet-i ruhiyeyi anlamamızı kolaylaştırıyor.

Çapanoğulları, devlet tarafından Bozok bölgesinin asayişini sağlamak ve vergilerini toplamak için görevlendirilmiş bir ayan ailesi. Ataları Koca Ömer Ağa; ancak Çapanoğullarının Bozok’a hâkim olması onun oğlu Ahmet Ağa ile mümkün oluyor. Bölgeyi, o dönemin idarecisi Hüseyin Bey’den bir yıllığına kiralayan Ahmet Ağa, asayişi temin etmede ve vergileri toplamada başarı sağlayınca devlet, sorumluluğu tamamen ona bırakıyor. Başarının ardında Ahmet Ağa’nın zulme mütemayil oluşunun yattığı da biliniyor. Yozgat köyünün yavaş yavaş kasaba halini aldığı, dükkânların, camilerin yaptırıldığı bu dönemde tarih 1730’ları gösteriyor. Ahmet Ağa’nın ikbal yılları… İstanbul’dan gelen paşalık unvanıyla Sivas’a vali tayin ediliyor. İdaresi yine çok cebrî… Bu kez bir idam fermanı geliyor Sivas’a ve Ahmet Paşa’nın kellesini, içi bal dolu bir kâseyle İstanbul’a götürüyor. Bozok tekrar karışıyor, asayiş bozuluyor ve devreye oğlu Mustafa Bey giriyor.

YOZGAT’IN MUHTEŞEM SÜLEYMAN’I…

Yozgat’ın şehir hüviyetine bürünmesi de işte bu döneme rastlıyor. Mustafa Bey’in 1779 yılında yaptırdığı Çapanoğlu Camii, bugün bile Anadolu’nun en güzel camileri arasında gösteriliyor. Bir süre sonra akıbetinin babası gibi olacağı, öldürüleceği korkusuyla huzuru kaçıyor Mustafa Bey’in ve korktuğu başına geliyor. Güvendiği kırk has adamına tüfek talimi yaptırırken onlar tarafından vuruluyor. Onunla ilgili tarihe düşen kayıtta, halka zor kullanmakta babasından geri kalmadığı; ancak Osmanlı tarafından sürre emini olarak görevlendirilip hacca gittikten sonra içini kaplayan pişmanlıkla Çapanoğlu Camii’ni yaptırdığı yer alıyor.

Bu kez bey koltuğuna kardeşi Süleyman oturuyor; çünkü oğlu çok küçük. Çapanoğullarının ve Yozgat’ın altın döneminde Süleyman Bey imzası var. Sene 1794, ağabeyinin yaptırdığı camiye bir ek yaptırıyor, ardından dönemin şartlarına göre görkemli sayılabilecek bir saray. Günümüze sadece şöhreti ulaşan sarayda her gün 300 kişiye yemek veriliyor, hayır hasenat işlerinde artış oluyor. Yozgat artık bir şehir; yollar Arnavut kaldırımı, büyük bahçeler, güzel konaklar var. Kayseri’den getirtilen Ermeni ve Rumlar kuyumculuğun gelişmesinde ve mimarinin güzelleşmesinde rol oynuyor. Süleyman Bey, ne ağabeyine benziyor ne babasına. Halka karşı daha müşfik. Alimlere ve sanat erbabına cömert. Halveti tarikatına mensup ve aynı zamanda hattat. Yozgat’ta yetişip sarayda görev alan isimler bir hayli fazla o dönemde; şairliğiyle ünlü Akif Paşa, Süleyman Bey’in kâtibiyken vezir oluyor. Devlet-i Aliye’nin ilk hariciye nazırı ve son reis-ül küttabı aynı zamanda. Posta teşkilatının geliştirilmesinde emeği olan gazeteci Yusuf Agâh Efendi de bir Çapanoğlu. Daha sonraki dönemlere ait mühim bir isim; Çapanoğlu Müşir Ahmet Şakir Paşa. Sultan 2. Abdülhamid’in yaveri. ‘Her taşın altından bir Çapanoğlu çıkar.’ sözü de Süleyman Bey’in sadece Anadolu’da değil, İstanbul’da da çok etkili olduğu bu dönemde söylenmiş. Anadolu’yu yakından takip eden Osmanlı, sonunda ‘Tamam.’ diyor, ‘Bu kadar güç fazla.’ ve Çapanoğullarının ileri gelenlerini İstanbul’a, göz önüne getirtiyor. Beyliğin Yozgat’taki ikbal dönemi de Süleyman Bey’in oğlu vezir Mehmet Celalettin Paşa’dan sonra kapanıyor; ama ailenin İstanbul’da yaşayan çocukları her zaman iyi görevlere getiriliyor.

İSYANCI BEYLERE DOĞRU…

Tarih biraz daha yakınlaşıyor artık; kördüğüme az kaldı, ‘bey’ diye anılırken adları isyancıya çıkan dört kardeş sahneye çıkıyor; Hacı Osman Bey’in oğulları Edip Bey, Celal Bey, Salih Bey ve Halit Bey. Edip Bey ve Celal Bey valilikten Salih Bey ise Kırşehir Ağır Ceza Reisliği’nden emekli. Üçü de Yozgat’a dönüp, emekliliğin tadını çıkarma niyetinde. Halit Bey zaten çiftlikte yaşıyor. Öne çıkan iki sima; Edip ve Celal Beyler. Edip Bey bir dönem Bozok mebusluğu yapmış, adı gibi edip, narin bir adam. Celal Bey de ağabeyi gibi ismiyle müsemma, isyanın içinde yer almaları biraz da onun bu mizacı yüzünden. Dönem zor bir dönem.

Çapanoğulları ve Yozgat tarihi üzerine araştırmalar yapan Burhanettin Kapusuzoğlu, Yozgat’ın ilk kurtuluş hamlesini eşrafıyla ve ulemasıyla desteklediğini ve Millî Mücadele meşalesinin bu şehri de aydınlattığını belirtiyor: “Fakat, bir sıkıntı vardı.” Sıkıntı bir değil, birçok. Devrin Yozgat valisi Necip Bey, Kuvayi Milliye aleyhinde propaganda yapıyor. Vaktiyle İttihat ve Terakki’ye şiddetle karşı çıkan ve Kuvayi Milliye hareketinin de benzer bir girişim olduğunu düşünen Edip Bey’le ve hadiseleri hiçbir zaman doğru okuyamayan Celal Bey’le diyalog içinde. Üstüne üstlük bir benlik kavgası var şehirde.

Çapanoğullarından hiç hazzetmeyen Müftü Hulusi Efendi’nin Çapanoğlu Camii’nde beyler aleyhinde konuşması bardağı dolduran damla oluyor. Kılıç Ali’nin konakların etrafını sarması, beyleri ağır hakaretlerle tahrik etmesi ve yüklü miktarda para istemesiyle son damla taşıyor. Kapusuzoğlu, “Bu detayları konuşmak lâzım.” diyor, “Çapanoğulları isyan etti mi, ettirildi mi? Bana kalırsa, özellikle sürüklendiler. Avni Doğan da hatıralarında Kılıç Ali meselesinden bahsederken ‘Kim bilir kimin tahrikiyle yaptılar.’ der.”

O günlerde Ankara’dan nasihatçilerin gelip gittiği; hatta Mustafa Kemal Paşa’nın Çapanoğullarına Millî Mücadele’ye katılmaları için mektup gönderdiği söyleniyor. Beylerin, mektubu alır almaz Ankara’ya gitmeye kalktıkları; fakat gitmelerinin engellendiği de güçlü rivayetler arasında. Sonunda olan oluyor, işler çığırından çıkıyor. Ankara’daki meclisin meşru olmadığına dair bir fetva okutan Celal Bey, camideki sancağı çıkarıp halife namına bayrak açıyor ve idareyi ele aldığını söylüyor. Oldu olacak kendisine bir vali bir de emniyet müdürü tayin ediyor. Ortalık toz duman, Yozgat Ankara’nın dibinde…

ÇERKEZ ETHEM YOZGAT’I YAĞMALAMASAYDI

Batı Cephesi’nden isyanı bastırmak üzere Yozgat’a yönlendirilen Çerkez Ethem, doksan yaylı araba, yetmiş subay, ikibin yüz piyade, bin üçyüz atlı, dört dağ topu ve sekiz makineli tüfekten oluşan büyük bir kuvvetle şehre giriyor. Burhanettin Kapusuzoğlu, olay daha dün olmuşçasına şaşkınlıkla soruyor: “Yozgat’ta ne var ki? Yozgat halkının hatta Çapanoğlu ailesinin bile büyük bölümü hadiselerin dışındaydı. O günleri bilenler, isyancı diye masum köylülerin vurulduğunu, şehrin yağmalandığını anlatırlardı.” İlk elden 12 kişiyi idam ettiren Çerkez Ethem, Çapanoğullarına ait konakların hepsini yakıyor ve sürülerine el koyuyor.

Kapusuzoğlu’na göre Yozgatlı, bugünkü ekonomik sıkıntıların sebebini o günlerde aramalı. Ethem’in Yozgat’tan ayrılırken sarf ettiği şu cümle onlar için önemli bir delil: “Maşallah Yozgat, Yozgat değil içi altın dolu vadiymiş.” Ali Fuat Paşa’nın hatıralarında da şöyle bir cümle kayıtlı: “Ethem Beyin, Yozgat’tan götürdüğü mallar aylarca Ankara Karacabey Çarşısında satıldı da bitmedi.” O günleri babasından ve aile büyüklerinden dinleyerek büyüyen Halit Çapanoğlu, “Dedem Halit Bey, saklandığı yerde bulunup götürülürken babamları büyük halama emanet etmiş. Halam cesur kadınmış. Birkaç kez Amasya’ya, dedemi ziyarete gitmiş; ama asıldığında cenazesini getirmeye kimse cesaret edememiş. Mezarını bilen yok. Aslında bu seneye kadar resmi dahi yoktu elimizde. Babaannem evi barkı yanıp eşi asılınca üzüntüden verem olup iki yıl içinde ölmüş. Devletin baskısıyla aile fertlerine bir dönem memuriyet bile verilmemiş.”

Asıl zorluğu yaşayan Halit Bey’in babası elbette. İsyanda on yaşındaymış. Ethem’in çiftliği yakmasına şahit olmuş, sonra babasının asıldığı haberini duymuş. Varı yoğu elinden alındığı için peş parasız bir bey çocuğu olarak başlamış hayata. Halit Bey’e bugün Yozgat’ta Çapanoğlu olmanın neye tekabül ettiğini soruyoruz: “Bizi bağırlarına basarlar. Ailemiz hep vermiş, biz de gücümüz yettiğince vererek geleneği sürdürüyoruz. Hangi köye gitsek hâlâ bey gibi karşılanıyoruz. Yozgatlıya müteşekkirim.”


HER TAŞIN ALTINDAN BİR ÇAPANOĞLU ÇIKAR

Bu söz, padişah 2. Mahmud’un ağzından çıkalı hayli zaman oldu, taşın altından çıkanlar hep değişti; ama isim aynı kaldı: Çapanoğlu. Halk muhayyilesindeki karşılığı, güç karşısında şapka çıkarma. Ama işin içinde biraz esrar biraz da dalavere olduğu tartışılmaz. Sarayın has bahçesinde muhasibiyle gezinen 2. Mahmud, atamaların ve görevden almaların altından hep Çapanoğlu beylerinin çıktığından söz etmektedir. Muhasip o sırada önüne çıkan bir taş parçasını ayağıyla kenara itince padişah atılır; “Aman lala, ne yapıyorsun, o taşın altından da Çapanoğlu çıkmasın.” Devir, Çapanoğlu beyliğinin sadece Anadolu’da değil, sarayda da güçlü olduğu devirdir; ama sonrasında çark tersine işler ve bir zamanların zengin ve itibarlı ailesi, tarihe Millî Mücadele karşıtı bir isyanın öncüsü olarak kaydedilir.


BU KİTAP ÇAPANOĞULLARININ İADE-İ İTİBAR VESİKASI OLACAKTIR

Çapanoğullarının damatlarından Abdülkadir Bey’in hatıralarını titiz bir çalışmayla gün yüzüne çıkaran Dr. Ali Şakir Ergin, olayların üzerinden 86 yıl geçtikten sonra sivil bir hatıratın ışığında gerçeklerin konuşabildiğine dikkat çekiyor. Ona göre, vesikaların birçoğu isyanın hemen ardından yok edilse de hâlâ ulaşılamamış yazılı belgeler var ve onlar da ortaya çıktığında resmî tarihte Çapanoğulları maddesinin yeniden yazılması gerekir. Kitabın çok ilgi uyandırdığını, konuyla ilgili televizyon programlarına davet edildiğini söyleyen Ergin, bu tür ortamlarda, Yozgatlının Çapanoğullarına minnettar olduğunu özellikle vurguluyor:

“Yozgat’ın temelini onların attığı, güzide eserleri onların yaptırdığı bilindiği halde Çapanoğlu ailesini dışlamak yanlıştır, üzücüdür. İstanbul hükümetinin iflas ettiği, Anadolu ile irtibatın koptuğu, her tarafta eşkıyanın kol gezdiği bir dönemde Çapanoğulları isyanını büyütmek doğru olmaz. Bu olayları bir zamanla tahdit edecek olursak 7-27 Haziran arası, adet itibariyle tahdit edecek olursak bütün Çapanoğulları ailesinden yedi kişi. İnsanlar hasbelkader hata yapabilirler. Suçun ferdiliği ve cezanın ferdiliği esastır. Bir aileden birkaç kişi bir olaya katıldı diye bütün aileyi itham etmek hatta bütün şehir halkını suçlamak akla izana sığmaz. Hadiseye Yozgat ayaklanması ya da Yozgat isyanı diye isim veren resmi kaynaklardır. Halk da buna tabi olmuştur. Ne yaptı bu insanlar? Kimi öldürdüler, kime silah sıktılar? Yaşanan tarih başkadır yazılan tarih başka. Yozgat’ta yaşanan tarih yazılamamıştır. 1920 sonrası cereyan eden olaylardan sonra aile bireyleri neredeyse vatandaşlıktan çıkarılacak kadar horlandı, Osmanlı’ya bir asır hizmet etmiş bu ailenin çocukları Yerköy’den trenlere bindirilerek başka şehirlere sürüldüler. Aylarca çadırlarda yaşadılar. Bir zamanın ayan ailesi yiyecek ekmeğe muhtaç hale geldi.”



ATATÜRK YOZGAT’I SEVİYORDU

Yozgat’ta Cumhuriyet Meydanı’ndaki abidede, “Ünlü süvarileri harp meydanlarında kahramanca dövüşen Türk yiğitlerinin harman olduğu diyar. Bozok Yaylasının çocukları var olun.” yazılı. Atatürk imzalı bu cümle Yozgat’ın medar-ı iftiharı. “Yozgat’ı sevmeseydi bu sözü söyler miydi?” diye soruyor Kapusuzoğlu: “Gazi Paşa, birçok şehre hiç gitmediği halde Yozgat’ı 1924 ve 1934 yıllarında iki kez ziyaret etmiştir. İlk gelişinde şehirde üç gün kalması da yine Yozgat’la bir probleminin olmadığına işarettir. Halit Bey çiftlikteki ailesini merak ettiği için ağabeyleriyle birlikte sığındığı Uzun Yayla’dan kaçmış ve yakalanınca asılmıştır; fakat diğer beylere af çıkaran da yine Atatürk’tür. Hatta isyandan dolayı şehir ahalisi adına özür dileyen Akdağlı Bahri Bey’i sert bir dille susturmuş ve şöyle demiştir: Bırak Bahri, o konuyu kapat. Kapanmış yara, deşip de yeniden kanatma. O dönemi kendi içinde izah etmek gerekiyor.”


Soyadım Farklı olsada Ben Oymak(Kabile,Aşiret) olarak Kanımla ruhumla bir Çapanoğluyum.. Umarım Gelicek nesillere bu gibi Anadoluyu Güzel kılan Aileler Kötü Yönleriyle değilde güzel yönleriyle anlatılır..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
masatlik

masatlik



Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Vide
MesajKonu: Geri: Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Icon_minipostedSalı Ekim 20, 2009 2:49 pm

1750 yılından itibaren Osmanlı yönetiminin ekonomiye olan ilgisizliği kendini göstermeye başlamıştır.

Halkın büyük çoğunluğunun bu tarihten sonra fakirleşmeye başladığını görüyoruz.

Tabiidirki Başta İngilizler olmak üzere bütün Avrupa devletleri Osmanlının aleyhine ekonomik girişimlerde bulunduğu yabancı kaynaklarcada doğrulanmaktadır.

İşte bu durum kaçınılmaz olan isyan ve büyük hainliklerle dolu 200 yıla yakın sürecin baçlangıcı olmuştur...

Çapanogulları bu tarihten sonra ülkenin gidişatından memnuniyetsizliklerini oldukça sert bir şekilde dile getiren beylik düzeyindeki aile birliğidir.
Davalarında oldukça haklı oldukları gözlenmektedir.
Sebebine gelince bin bir zorlukla toplanan vergi ve halktan alınan devlet desteği için harçlar!
İstanbulda har vurulup harman savurulmasına karşı mücadele başlatmış olmalarıdır...

Birde Yabancı sermayelerin kendi adına çalışmalarıyla işler iyice sarpasardı ve bir çok dış kaynaklı gelirlerin kesilmesi nedeniylede
Osamanlı artık sadece iç piyasadan aldığı vergilerle kendini idare etmesi zorunlu olmuştur.

1750 ile 1850 yılları arasında geçen yüzyılda ekonomimizi mahveden!
Osmanlı Ticaretinde Gayri Müslimler Kapitülasyonlar, Avrupa Tüccarları Beratlı Tüccarlar, Hayriye Tüccarları nın neler yaptıklarını incelemek lazımdır...

Osmanlıda sarayda durumun farkında olmayan veyahut olupta bir şey yapamayan aciz yönetim belirtileri kendini göstermeye başlamıştı

Diğer taraftan askeri ve denizcilik alanındada gerileme görülüyor...

Bu durum karşısında halkın isyan etmemesinin tek bir anlamı vardır buda inanç ve özgüvendir...

Osmanlıda her ne kadar ıslahatlar yapılmış isede geç kalındığından sonuş alınamamıştır diyebiliriz...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Felador

Felador



Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Vide
MesajKonu: Geri: Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Icon_minipostedCuma Ekim 23, 2009 9:51 pm

Arpazlı Ailesi
Arpazlılar (veya Arpaz ailesi veya Arpazlı ailesi) Osmanlı Devleti 'nde merkezi yönetimin zayıflayarak bölgesel derebeylik lerin ön plana çıktığı 18. ve 19. yüzyıllarda Aydın çevresinde hakimiyet kurmuş iki aileden biridir. Arpazlıların hakimiyeti Nazilli merkezli, diğer derebeylik soyu olan Cihanoğulları ise Aydın merkeze 22 km. uzaklıktaki Koçarlı çıkışlı olmuştur.
Aile içi rivayetlere göre, Aydın bölgesi ile özdeşleşmiş olmalarına rağmen, soy aslen Osmanlı, baika bir deyişle İstanbul kökenlidir. Fatih Sultan Mehmet 'in planladığı İtalya seferinin ilk ayağı olarak Otranto çıkarması nı gerçekleştiren ve İtalya çizmesinin topuğuna bir süre hükmettikten sonra İstanbul'a dönerek sadrazam olan Gedik Ahmet Paşa Arpazlı ailesinin atası olarak anılmaktadır. Müstakbel Sultan II. Beyazıt
'ın bir konuyu tahta çıktıktan sonra görüşmelerini istemesi üzerine,
'Siz tahta çıkınca ben belime kılıç bile kuşanmam' gibi bir karşılık
vermesi nedeniyle, oracıkta saray aşçı ve çırakları tarafından
boğdurulmuştur. Ancak sofu, barışçı ve vicdanlı bir kimse olan II.
Beyazıt sonradan bu yaptığına pişman olarak Gedik Ahmet Paşa'nın iki
oğlunu "sipahiBüyük Menderes Nehri bir hudut, Tavas 'ın Nargedik Köyü bir hudut olmak üzere arada kalan toprakları onlara bağışlamıştır.
beyleri" olarak atamış, Nazilli'nin kenarından geçen
Nazilli'nin yanıbaşındaki Karyalılar dan kalma Harpassa kalesinin eteklerindeki Arpaz kasabası bu şekilde kurulmuş ve sipahi beyleri soylarını burada devam ettirmişler. Bu durum, Atçalı Kel Mehmet Efe 'nin çağdaşı olan Arpazlı Hacı Hasan Bey
'e kadar süregelmiştir. Aynı zamanda Arpaz kulesini ve konağını
yaptıran kişi olan Islahat Kumandanı Arpazlı Hacı Hasan Bey, rivayete
göre, konağında sığır çobanlığı yapan Atçalı Kel Memet'i bir
kabahatinden dolayı, döverek konaktan kovmuştur. Bir başka rivayet de,
Atçalı Kel Memet'in Arpazlı beyinin kızına aşık olduğu ve anasını kızı
istemeye gönderdiği, fakir bir yetim olan Kel Memet'e kızın
verilmesinin sözkonusu olmadığı gbi, cüretinden dolayı da kendisine
sıkı bir dayak atıldığı, Kel Memet'in de bunun üzerine dağa çıkarak
tarihin Atçalı Kel Mehmet Efe'si olduğu, ve günün birinde intikam için
gelerek Hacı Hasan Bey'in oturduğu büyük konağı, onun bulunmadığı bir
sırada ateşe verdiği şeklindedir.

Her halukarda, Atçalı Kel Mehmet Efe ile, başka bir deyişle Aydın İhtilali ile başedemeyen Arpazlı Hacı Hasan Bey Padişah'ın gazabına uğrayıp, Rodos 'a sürülmüştür. İsyanın bastırılmasıyla dönüşünde beraberinde Rodos'tan yapı ustaları getirmiş ve bugünkü Arpaz Kulesi ve Arpaz Konağı bu ustaların hünerleriyle yükselmiştir. Güvenlik kulesi, ambarı, ahırları ve müştemilatı ile bir şatoyu andırmaktadır.
10 Aralık 1910 günü Arpazlı Osman Ağa'nın yıkılmış bulunan ve halkın kullandığı Menderes Köprüsü'nü tamir ettirmemesi üzerine Çakırcalı Mehmet Efe
Arpaz köyünü basmış, ağanın evini ateşe verip, ağayı kaçırmıştır.
Kılavuz olarak kullandığı bir çobanın takip edilmesi (kimi kaynaklara
göre ihbarı) üzerine yakındaki Karıncalı Dağları Düzce ve Adapazarı bölgeleri Kafkas göçmenlerinden toplanmış ve Rüştü Kobaş
komutasındaki bir gönüllü zaptiye birliğince kuşatılır. Çıkan çatışmada
Çakırcalı ölür. ve Çakırcalı dan olan cocuklarının bir kısımı
diyarbakırın silvan ilçesine göçüp hayatlarını diyarbakırda devam
etmektedirler.Çakırcalı'nın cesediyle birlikte Osman Ağa'nın cesedi de
bulunur.

Aile fertleri günümüze kadar uzanmıştır. Arpazlı konağının ve kuleninin ciddi bir restorasyonuna ihtiyaç bulunmaktadır. Ayrıca, Arpazlı zeybeği Ege Bölgesi nde oynanan bir halk dansı çeşididir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Capanoglufetihbey

Capanoglufetihbey



Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Vide
MesajKonu: Geri: Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Icon_minipostedC.tesi Ekim 24, 2009 2:06 pm

Malkoçoğlu Ailesi
Malkoçoğulları, adı Malkoç Bey olan ve 1. Murat ve Yıldırım Bayezıt zamanında Balkan ülkelerine yapılan akınlarda görev yapmış,Türkmen kökenli bir akıncı beyinin soyundan gelen aile mensuplarına verilen addır. Malkoçoğulları 14. - 15. ve 16. yüzyıllarda Fatih Sultan Mehmet ve II.Beyazıt devirlerinde yaşamış ve özellikle Rumeli’de yaptıkları başarılı akınlarla tanınmışlardır.

Sultan I. Murat ve Yıldırım Beyazid zamanının komutanlarındandır. 1389 yılında 1.Kosova savaşında sağ cenah okçu kumandanı olarak savaşmış bu savaşta oğlu Mustafa bey de sol cenah okçu kumandanı olarak görev yapmıştır. Tarih sayfalarında bu savaşta adı Hamidoğlu Malkoç olarak geçmiş olan Malkoç beyin Hamidoğulları Beyliğinin komutanlarından olduğu Hamidoğullarının Osmanlı devletine ilhakıyla Osmanlı devletine hizmete devam eden beylerden olduğu düşünülmektedir.1396 yılında Niğbolu savaşında Osmanlı ordusunun sol kanadında komutan olarak görev yapmıştır. Malkoç Beyin türbesi şu an Bulgaristan sınırları içerisinde bulunan Buryadadır (eski adıyla Malkoçova). Malkoç Bey'in Malkoçoğlu Mustafa Bey ve Malkoçoğlu Mehmet Bey adlarında bilinen iki oğlu vardır.
Malkoçoğlu Mustafa Bey [değiştir]


Malkoç Bey'in oğludur. İlk olarak 1389 yılında 1.Kosova savaşında babası Malkoç beyin sağ cenahta savaştığı orduda, sol cenah okçu komutanı olarak görev yaparak adını duyuırmuştur.Timur'un Anadolu'yu işgali sırasında Sivas kalesi komutanıdır. 1400 yılında Timur'un Sivası kuşatmasında 3.000 kişiyle 200.000 kişilik Timur ordusuna karşı kaleyi 18 gün yiğitçe savunan ve açlık ve susuzluğa dayanamayıp canlarının bağışlanacağı Timur tarafından vaat edildi ve kaleyi teslim etmek zorunda kaldı. Fakat Timur sözünde durmayıp kale teslim edildikten sonra bütün askerlerle beraber Malkoçoğlu Mustafa Bey'i de şehit etmiştir.
Malkoçoğlu Mehmet Bey [değiştir]


Malkoç Bey'in oğludur. Rumeli'nin fethinde babası Malkoç Bey ile beraber görev yaptığı düşünülmektedir. Türbesi Gebze’de olup 1385 yılında vefat ettiği bilinmektedir. Türbesi babası Malkoç Bey tarafından yapılmıştır. Genç yaşta babasından evvel vefat etmiş.


Malkoçoğlu Bali Bey [değiştir]


Fatih Sultan Mehmed Han'ın kurdurmuş olduğu, Enderun-ı Hümayün adlı Saray Üniversitesinde yetişen meşhur akıncı beyi. Sultan İkinci Bayezid Han devrinde Silistre Beylerbeyliği yaptı. Fevkalade cesur, sadık ve kabiliyetli bir kumandandı. Pek çok ve büyük hizmetlerde bulundu.Kendisi Silistre Beylerbeyi bulunduğu sıralarda isyan eden Eflak Voyvodasına karşı gönderilen Osmanlı ordusunda yararlıklar gösterdi. Yine aynı beylerbeyliği sırasında Macaristanda ordu sevkederek Varadin Kalesi ile diğer pek çok yeri zaptetti. Daha sonra Prut Nehrini geçerek Akkerman Kalesini ele geçirmek isteyen Buğdan Voyvodasını ordusu ile hezimete uğrattı. 1498 yılında 40.000 kişilik ordusu ile Lehistan üzerine akınlar yaparak Varşova şehrine kadar uzanmış ve büyük bir zafer kazanmıştı. Bu akınları sırasında tam 10.000 esir ve pek çok harb ganimeti ile dönmüştü. Bu ganimet ve esirlerden bir kısmını seçerek, Kethüdası Mustafa Bey ile Sultan İkinci Bayezid Hana gönderdi. Oğulları Ali ve Tur Ali Beyler de kendisi gibi cesur, silahşör ve kahraman idiler. Büyük oğlu Ali Bey, Sofya Sancakbeyliği yaptı. Küçük oğlu Tur Ali Bey ise, babasından sonra Silistre Sancakbeyliği hizmetinde bulundu. Sinan bey adında bir oğlu da Aydın sancakbeyliği yapmıştır. Hamza bey adındaki küçük oğlu da alaybeyi iken 1501 yılında genç yaşta şehit düşmüştür. Bali Bey 1514 yılında vefat etti.
Malkoçoğlu Ali Bey [değiştir]


Malkoçoğlu Bali Bey'in oğludur. Sofya sancak beyi olan Ali Bey de kardesi Tur Ali beyi gibi bu muharebede şehît düşmüştür.
Malkoçoğlu Turali Bey [değiştir]


Malkoçoğlu Bali Bey'in oğludur. Silistre sancakbeyi olarak görev yapmış, 1514 yılında Çaldıran Savaşı'nda bizzat Şah İsmail tarafından şehit edilmiştir.
Malkoçoğlu Damat Yahya Paşa [değiştir]


1501 yılında II. Beyazıt'ın kızı Hüma Hatunla evlendiğinde Bali bey adında oğlu vardı. II. Beyazıt'ın kızı Hüma Hatundan da Malkoçoğlu Ahmet Bey ile Malkoçoğlu Mehmet Bey olmuştur. 1480'de Bosna Beyi, 1481'de Rumeli Beylerbeyi, 1504 yılında Kubbe Veziri oldu ve 1506 yılında vefat etti. Bilinen 3 oğlu [[Malkoçoğlu Bali Bey]] (Silistre beylerbeyi olan Bali Bey en büyükleridir), Malkoçoğlu Mehmet Bey, Malkoçoğlu Ahmet Bey'dir. Bu komutanlardan aynı zamanda Yahyapaşazadeler diye bahsedilir.
Yahyapaşazade Malkoçoğlu Bali Bey [değiştir]


Malkoçoğlu Yahya Paşa'nın oğludur. Koca Bali Paşa şeklinde de anılır. 1495'de doğmuş olup, Kanuni Sultan Süleyman'ın yaşıtıdır. 2.nci Bayezitin kızı Aynişah sultanın kızıyla evlidir . Semendire sancakbeyi olmuş, 1521 yılında Belgrad'ın fethinde görev yapmıştır. Daha sonra Belgrad sancakbeyi ve Bosna Beylerbeyi oldu. 1526 yılında Mohaç Savaşı'nda çok üstün başarılar gösterdi. Budin'in (Budapeşte) ikinci beylerbeyi oldu. Vezir oldu. 1548 yılında vefat etti. Budapeşte'nin en büyük meydanının adı Osmanlıların Budapeşteyi kaybettiği zamana kadar Gazi Bali Paşa Meydanıdır. Mehmet Bey adında bir oğlu vardır.
Yahyapaşazade Malkoçoğlu Mehmet Bey [değiştir]


Malkoçoğlu Damat Yahya Paşa’nın torunu, Bali Beyin oğludur. Enderunda yetişti. Varat sancakbeyi oldu. 1563 yılında Kanuni'nin Zigetvar seferinde Gyula kalesini fethetmekle görevli Pertev Paşa ile beraber 59 günde kaleyi teslim aldı. Aynı yıl Babofça kalesini fethetti. 1567 yılında Lala Mustafa Paşa ile beraber Yemen'de savaştı. 1570 yılında Kıbrıs'ın fethinde Magosa kuşatmasında vurularak şehit oldu.
Gazi Kızan Mehmet Paşa [değiştir]


Malkoçoğlu Damat Yahya Paşa’nın oğludur. Gazi Sultanzade Mehmet Paşa şeklinde de geçer. Kanuni Sultan Süleyman'ın halasının oğludur. 1526'da Mohaç alaybeyi, 1527'de Semendire sancakbeyi, ve aynı yıl Belgrad sancakbeyi oldu. 1529'da 1. Viyana Kuşatmasında Bavyera'nın merkezi Regensburg ve Morova'nın başkenti Brünn'ü fiilen zaptetti. Çekoslavakya bölgesini işgal etti. 1530'da Andrea Doria'nın işgal ettiği Mora'daki Koron kalesini geri aldı. Aynı yıl Budin'i kuşatan Alman mareşalini yendi. 1531 yılında Avusturya akınında 15.000 esirle geri geldi. Peç'i Almanlardan geri aldı. 1535'de tekrar Semendire sancakbeyi oldu ve 8 yıl görev yaptı. 1537 yılında Vertizo Savaşı'nda 45.000 kişilik Alman ordusunu imha etti. Bu zaferde kardeşi Yahyapaşazade Malkoçoğlu Ahmet Bey ile oğlu Şifalı Arslan Paşa da vardı. 1538'de Boğdan seferine katıldı. 1541'de Budin seferine katıldı. 1543'de ölen abisi Koca Bali Paşa'nın yerine üçüncü Budin Beylerbeyi oldu. 4.5 yıl görevde kaldı. 1566 yılında Budin'de vefat etti.
Yahyapaşazade Malkoçoğlu Ahmet Bey [değiştir]


Malkoçoğlu Damat Yahya Paşa’nın oğludur. İnebahtı sancakbeyi olarak bilinir. 1537 yılında Vertizo Savaşı'na katıldı. 1543'de Belgrad sancakbeyi oldu.
Şifalı Arslan Paşa [değiştir]


Yahyapaşazade Malkoçoğlu Mehmet Bey'in oğulları Arslan Bey ve Derviş Bey olarak bilinmektedir.
Arslan Bey, Şifalı Arslan Paşa şeklinde anılır. 1537 yılında Vertizo Savaşı'na katıldı. 1537'de Pojega sancakbeyi oldu. 1565'de Budin'in ondördüncü beylerbeyi oldu. Kendisi aynı zamanda şairdir. 1566 yılında Sokollu Mehmet Paşa'nın entrikalarıyla idam edildi. Ömer Seyfettin'in Kütük adlı hikâyesinde anlattığı Arslan Bey bu kişidir.
Derviş Bey [değiştir]


Malkoçoğlu Damat Yahya Paşa’nın torunu, Mehmet Bey’in oğludur.
Yavuz Ali Paşa [değiştir]


Malkoçoğlu soyundan son olarak bilinen kişidir. Çok cesur, fevri ve deli dolu biriydi. 1603 yılına kadar Mısır Beylerbeyliği görevini yaptı. Bu sırada 1603 yılında İstanbul'a çağırıldı ve sadrazamlığa getirildi. İlk iş olarak İran meselesini ele aldı. 1604 yılında Macaristan seferi sırasında Sofya'da rahatsızlandı. Belgrad'a ulaştığında da vefat etmiştir. Mezarı Yozgat'ın yerköy ilçesindedir
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Felador

Felador



Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Vide
MesajKonu: Geri: Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler Icon_minipostedCuma Kas. 06, 2009 2:06 pm

Çandarlı ailesi






Çandarlılar (Çandarlı ailesi), yetiştirdikleri dört büyük sadrazam ile Osmanlı Devleti'nin
Kuruluş Döneminde gerek askeri ve gerek idari ve siyasi alanda
teşkilatlandırılmasında birinci derecede rol oynayarak büyük emekleri
geçmiş, İstanbul'un fethi öncesindeki yaklaşık yüz yılın isimleriyle birlikte anılmasına yol açmış bir ailedir. 15. yüzyıl sonlarında ailenin bir diğer ferdi de kısa bir süre için sadrazamlık yapmıştır. Ailenin kökeni Ankara'nın Nallıhan ilçesinin Cendere köyüne uzanmaktadır.
Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa


Bu aileden ilk tanınan şahsiyet, ilmiye sınıfından yetişmiş olan kadılığı ve kazaskerliği zamanında Çandarlı Kara Halil Efendi, vezirliği döneminde de Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa ismiyle anılan devlet adamıdır. Babasının adının Ali olduğunu tesislerinin kitabelerinde görmekteyiz.
Kara Halil Efendi 14. yüzyılda Anadolu'da yer yer geniş teşkilata sahip olan Ahilerden olup, aynı zamanda da, Osman Gazi'nin kayınpederi olan, Ahi reislerinden Şeyh Edebalı'nın akrabasıydı. Medrese tahsili görmüş olan Kara Halil, güçlü bir ihtimale göre Orhan Gazi zamanında Bilecik kadısı olmuş ve daha sonra İznik 'te kadılık etmiş ve oradan da Osmanlı beyliğinin merkezi Bursa'nın kadılığına tayin edilmiştir.
Osmanlı vekayii
kısmında görüldüğü üzere Kara Halil Efendi bu hizmette bulunduğu sırada
beyliğin ilk askeri teşkilatı olan yaya ve müsellim teşkilatını kurmuş
ve bu suretle aşiret kuvvetlerinden muntazam askeri teşkilata doğru bir
adım atılmıştır. Bu yeni asker ilk Osmanlı fetihlerinde önemli bir
etken olmuştur.
I. Murad'ın
[1362]'de padişah olması üzerine Kara Halil Efendi, Osmanlılarda ilk
defa oluşturulan kazaskerlik makamına getirilmiş ve bu ilmiye mesleği
en yüksek kadılık sayılmıştır. Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın
tavsiyesiyle savaşta esir düşen genç hıristiyanların Türk köylüsünün
yanına verilmek suretiyle İslam terbiyesi üzere yetiştirilip, Türkçeyi
de öğrendikten sonra acemi ocağına verilmesi ve oradan da yeniçeri
olmaları usulü kabul edilmiş ve bu suretle ilk düzenli Osmanlı yaya
ocağı kurularak bu ocağa Yeniçeri Ocağı denilmiştir. Böylece Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa Yeniçeri Ocağı'nın ve devşirme sisteminin kurucusu olmuştur.
Aynı dönemde alim Karamanlı Kara Rüstem'in ikazı ve Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın
padişaha arz etmesi üzerine maliye teşkilatı kurulmuş, ve yeni kurulan
Yeniçeri Ocağına harpte esir edilerek olanlardan beşte birinin devlet
hesabına alınması ve esire ihtiyaç olmadığı zamanlarda ise beşte bir
esir akçesi alınması kanun olmuştur.
Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa 1372'de Sinanüddin Fakih Yusuf Paşa'dan sonra vezir olmuştur. İlk Osmanlı vezirleri askeri işlerle pek meşgul olmamışlardı. Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın Selanik'in alınmasında, Makedonya ve Arnavutluk
prenslerinin aralarındaki ilişkilerde oynadığı belirleyici rol,
kendisinden sonra gelen Osmanlı başvezirlerinin hem idari ve hem askeri
işlerle sorumlu olmaları sonucunu doğurmuştur.
Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa'nın 1387'de Vardar Yenicesi
ordugahında hastalanarak Serez'e getirilip orada ölmesiyle,
Karamanoğulları üzerine sefer hazırlığı içindeki Osmanlı Devleti'nin
başvezirliğine oğlu Çandarlı Ali Paşa getirilmiştir.
Çandarlı Ali Paşa


Osmanlıların aşiret teşkilatını devam ettirmesini isteyen, hazine ve
askeri teşkilatına aleyhtar olan tarihler istisna edilecek olursa,
diğer yabancı ve Türk tarihçiler Çandarlı Ali Paşa'nın da yüksek kudret ve kabiliyetlerinden bahsetmektedirler. İznik'te Yeşil Cami adı verilen camii ile imareti, Gelibolu'da ve Serez'de camileri vardır. 1387'den 1406'a kadar I. Murat, Yıldırım Bayezid ve Süleyman Çelebi'nin yanında 19 yıl vezirlik yapmıştır. Kosova Meydan Muharebesi'nde
1. Murat öldürüldükten sonra Yıldırım Beyazıt'ı tahta çıkaran odur.
Babası gibi teşkilatçı ve kuvvetli bir idareci olduktan başka Bulgaristan'ın fethinde de mahir bir kumandan olduğunu göstermiştir. Yıldırım Beyazıt'ın Timur
ile doğrudan savaşmadan önce, çete ve müdafaa harbi yapmak suretiyle,
hareket üssünden çok uzakta olan Timur kuvvetinin yıpratılmasını
tavsiye etmiş ise de Yıldırım Beyazıt bu görüşünü kabul etmemişti.
1402'de Ankara Savaşı nin kaybedilmiş olduğunu gören Ali Paşa, büyük şehzade Süleyman Çelebi'yi alarak kaçmış, önce Bursa'ya, ve oradan Gemlik yoluyla Edirne'ye varmıştır.
Çandarlı Ali Paşa, Osmanlı şehzadelerinin saltanat mücadelelerinde
Süleyman Çelebi'nin vezir-i azamı olarak ve bütün idareyi kendisine
bırakmış olan şehzadenin adına bir hükümdar gibi faaliyette bulunmuş ve
Sivas, Amasya, Tokat tarafları hariç olarak Emir Süleyman'ın hakimiyetini Anadolu ve Rumeli'de
muhafaza etmeye muvaffak olmuştur. Ali Paşa'nın 1406'da ölümüyle
Süleyman Çelebi'nin taht adayı kardeşler içindeki üstün konumu
bozulmuştur.
Ayrıca, Yıldırım Beyazıt zamanında, Ali Paşa'nın tavsiyesiyle,
kadılara baktıkları davalardan muayyen bir ücret tahsis edilerek rüşvet
almaları önlenmiştir. Tarihler değerini ve hizmetini takdir etmekle
beraber Sultan Beyazıt'ı içkiye alıştırmasından dolayı kendisini
kusurlu görürler. Çandarlı Ali Paşa'nın evladı olmadığından Bursa'da
yaptırmış olduğu camii ile zaviyesinin mütevelliliği ve nazırlığını
Bursa kadılarına bırakmıştır. Osmanlı saraylarında ve vezir
dairelerinde içoğlanı
adıyla hademe bulunmasını Ali Paşa ihdas etmiştir. Mezarı İznik'te
babasının türbesindedir. Çok cömert olduğunu tarihler yazarlar. Bu
dönemde ailenin servetinin hükümdar ailesinin servetine eşdeğer hale
geldiğini de burada belirtmek gerekir.
Ali Paşa'nın kardeşlerinden Çandarlı İlyas Paşa, Yıldırım Beyazıt zamanında beylerbeyi iken vefat etmiş ve diğer kardeşi Çandarlı İbrahim Paşa
ise ilmiye sınıfından yetişerek kardeşi Çandarlı Ali Paşa'nın
vezirliğinde Bursa kadılığı yapmış ve Çandarlı Ali Paşa'nın Aralık 1405
tarihli vakfiyesini düzenlemiştir. Bazı tarihlere göre Musa Çelebi'nin Rumeli'deki hükümdarlığı zamanında Edirne'de bulunmuş ve sonra Çelebi Mehmet'in yanına gelmiş, ona kazasker ve 1420'den evvel ikinci vezir olmuştur.
Çandarlı İbrahim Paşa


1421'de II. Murad'ın tahta geçişi sonrasında şehzade Mustafa Çelebi
(Yıldırım Beyazıt'ın oğlu) vakasında birinci vezir Beyazıt Paşa'nın
ölümü üzerine Çandarlı İbrahim Paşa vezir-i azam olmuş, bu görevi 25
Ağustos 1429'da vefatına kadar sürdürmüştür. İznik'te kendi türbesinde
gömülüdür ve yine İznik'te bir imareti vardır. Kendisi, babası ve
biraderi gibi ordu kumandanlıklarında bulunmamış fakat iyi idaresiyle
kudret ve nüfuzunu muhafaza etmiştir. İznik'te bir sarayı olup, II.
Murat'ın kardeşi Küçük Mustafa Çelebi, saltanat davasiyle ortaya çıkıp İznik'i alınca İbrahim Paşa sarayında oturmuştur.


Çandarlı Halil Paşa


İbrahim Paşa'nın iki oğlu vardı. Kazasker bulunan büyük oğlu Çandarlı Halil Paşa babasından sonra vezir-i azam olmuş ve ümeradan bulunan küçük oğlu Çandarlı Mahmud Çelebi de Sultan I. Mehmed Çelebi'nin dokuz kızından biri, II. Murad'ın kızkardeşi, Fatih Sultan Mehmet'in de halası olan Hafsa Sultan'la evlenmiş ve bundan çocukları olmuştur. Çandarlı Mahmud Çelebi'nin devletteki en yüksek görevi Bolu Mutasarrıflığı olmuş, bir Sırbistan seferinde esir düşmüş, sonradan Sırplarla yapılan anlaşmanın maddelerinden biri de onu kurtarmaya yönelik olmuştur.
Halil Paşa da, babası gibi II. Murat zamanında bütün kuvveti elinde
bulundurmuştur. 1444'deki Edirne-Segedin muahedesinden sonra II.
Murad'ın saltanattan çekilmesi üzerine yerine hükümdar olan oğlu Manisa
valisi II. Mehmed'e de vezir-i azam oldu. Fakat on üç yaşında bulunan
çocuğun hükümdarın lalası Zağanos Paşa
'nın teşvikiyle lüzumsuz emirler vermesinden dolayı sıkılmıştır. Çünkü
kendisi Sultan Murat zamanında serbestçe hareket ettiğinden işine
müdahaleyi istemiyordu. Bu sırada muahedenin bozulması üzerine yeni bir
Haçlı Seferi yapıldığından, padişahı, ordunun başına babasını davete icbar etti, Sultan Murad başkumandan sıfatiyle gelerek Varna muharebesi ni kazandı ve Edirne'ye dönüşte Halil Paşa'nın tesiriyle oğlunu Manisa 'ya göndererek ikinci defa hükümdar oldu.
II. Murad bir süre sonra tekrar saltanattan çekilerek Manisa'ya
gidip şehzadesini ikinci defa hükümdar yaptı. Bundan birkaç ay sonra
Edirne yangını ve onu müteakip yeniçerilerin ayaklanması hadisesi vukua
geldi. Devletin kuvvetli ellerde bulunması zaruretine karşı Halil Paşa,
saltanata gelmek arzusunu gösteren Sultan Murad'ı gizlice Edirne'ye
getirterek üçüncü defa hükümdar yaptırdı. Bu haller genç hükümdar Sultan Mehmed 'in Halil paşa'ya karşı gücenmesine sebep oldu ise de, elinde henüz bir şey yapacak kudret yoktu.
II. Murat 1451'de vefat edince Fatih Sultan Mehmet üçüncü kez hükümdar oldu ve hemen İstanbul'un fethine hazırlandı. Çandarlı Halil Paşa, bu teşebbüse karşı Avrupa'da yeni bir Haçlı Seferi'nin
düzenlenmesinden çekindiği için bu işe pek taraftar değildi. Çünkü üç
haçlı seferini görmüş ve büyük tehlikeler atlatılmış olduğu için yine
büyük bir haçlı hareketi vukua gelmesinden çekinmekteydi. İstanbul
muhasarası esnasında Macarların muhasaranın kaldırılması hususunda
tehdidi vukua geldi; papanın otuz donanma göndermekte olduğu haber
alınmıştı; işte bu sırada son bir gayretle İstanbul alındı; Fatih Sultan Mehmed
bu zafer şenlikleri esnasında kendisini iki defa saltanattan indirmiş
olan Halil Paşa'yı Bizans'tan rüşvet aldı propagandasiyla İstanbul veya
Edirne'de idam ettirerek intikam aldı ve kaydadeğer malvarlığına
elkoydu (1453). Çandarlı Halil Paşa böylece idam edilen ilk Osmanlı sadrazamı oldu. 24 sene süren vezir-i azamlığından sonra, cesedi oğlu Çandarlı İbrahim Çelebi tarafından İznik'e götürülerek gömüldü.
Ege sahilinde Çandarlı Körfezi
ağzındaki kale Çandarlı Halil Paşa tarafından yaptırılmış olup, körfez
ve Çandarlı ilçesi onun adını taşımaktadır. Adına bazı eserler telif ve
tercüme olunmuştur.
Halil Paşa'nın katlinde bir oğlu Çandarlı Süleyman Çelebi kazasker ve diğer oğlu Çandarlı İbrahim Çelebi Edirne kadısı idiler. Çandarlı Süleyman Çelebi kazaskerlikten azledilerek 1455'den
sonra vefat etmiştir. İbrahim Çelebi ise uzun zaman Edirne kadılığında
bulunmuş ve bir ara Amasya'da bulunan şehzade Beyazıt'a lala tayin
edilmiş, sonra kazasker olmuş, 1486 Şubatında Rumeli kazaskeri iken vezir ve 1498'de Çandarlı İkinci İbrahim Paşa adıyla sadrazam olmuştur. Bir sene sonra İnebahtı seferinde vefat ettiğinden cesedi İznik'e götürülüp gömülmüştür.


Ailenin devamı


Çandarlı ailesinin Halil ve İlyas Paşa'larla Mahmud Çelebi
kollarından yürüyen torunları zamanımıza kadar gelmişlerdir. Büyük
tarihçi Ord. Prof. İsmail Hakkı Uzunçarşılı 'ının eşi Safiye Hanım Çandarlılar soyundandır ve Uzunçarşılı eşinin ailesinin soyacağı hakkında "Vezir Ailesi"
isimli bir çalışma yapmıştır. Çandarlı ailesinin 15. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren İznik'e yerleşerek toprak sahibi bir küçük merkez
ailesine dönüştükleri anlaşılmaktadir. İznik'teki Çandarlı Kara Halil
Paşa türbesinde Kara Halil Hayrettin Paşa ve oğlu Ali Paşa'nın
yanısıra, bahçenin batı mekanında kitabesi bulunmayan ve sade tarzda
inşa edilmiş, iki büyük boyutlu erkek, sekiz kadın ve altı tane de
çocuk mezarı bulunmaktadır. Bazı kaynaklarda bu mezarların Halil
Hayreddin Paşa sülalesinden gelip 1439'da ölen Fatma Hatun, 1493 yılında vefat eden Çandarlı Davut Çelebi, 1561'de ölen Sili Han, 1785'te ölen Çandarlı Osman Bey, 1789'da vefat eden Çandarlı Ali Bey ile 1835'te ölen Azime Hatun'a ait olduğu kayıtlıdır.
Günümüzde ailede Çandarlı Mahmut Çelebi kolundan gelenler Çandar,
diğer koldan gelenler Çandaroğlu soyadını kullanmaktadır. Bir torun,
1920'li yıllarda İznik Belediye Başkanlığı yapmış Ali Çandar'dır.
İznik'te bir sokağa adı verilen Ali Çandar'ın Sıdıka Hanım'la
evliliğinden Necmiye, Meziyet ve İhsan adında üç çocuğu doğmuştur. İhsan Çandar ailede yüzyıllar sonra İznik dışına çıkan ilk kişi olmuş, Ankara Hukuk Fakültesi'nde eğitimini tamamladıktan sonra, Malatya, Niğde, Aksaray ve Ankara'da savcılık ve hakimlik yapmış, sonradan da Et Balık Kurumu'nun beş kurucusundan biri olmuş ve genel müdürlüğünü yapmıştır. Gazeteci Cengiz Çandar'ın babasıdır.
Necmiye Çandar 1932 senesinde Akil Önder ile evlendi. 2 oğlu oldu.
Nurhan ve Tacan. Meziyet Çandar 1937 de Cavat Beyazoğlu ile evlendi.
Tufan isimli 1 oğlu oldu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Osmanlının Kurulmasında ve Gelişmesindeki Önemli Aşiretler Aileler

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var: Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Rönesans Krallıkları Alternatif Forumu :: Gerçek Osmanlı :: Osmanlı Tarihi -